Sunumlar ve söyleşilerde bana en çok şu soru soruluyor: Türkiye denizlerinde sizi en çok etkileyen dalışlar ve canlılar hangileridir? Buna cevap olarak, Gökova'daki kum köpek balığının, Samandağ'daki bir dalışta 50-100 tane görülebilen dev kazık kuyruk vatozunun, Adrasan'daki Akdeniz fokunun, Fethiye ve Sarıgerme mağaralarındaki tül mercanların, Ayvalık'taki tüplü kurt bahçesinin, Kuzey Ege'nin derinliklerindeki kırmızı, beyaz ve sarı mercanların, Erdek'teki ıstakozların, Trabzon'daki mersin balıklarının, Ordu'daki horozbinaların fotoğrafını çektiğim dalışların beni çok etkilediğini söylüyorum. Ayrıca, Çanakkale Boğazı'ndaki ilk 20 m'de güneye, 20 m'den sonra kuzeye doğru olan çift yönlü güçlü akıntı sisteminde yaptığım derin su dalışının da unutamadığım dalışlardan biri olduğunu söylüyorum.

Karadeniz'de yaptığım gece dalışlarında su altı fenerimi kapatıp, elimi hareket ettirdiğimde çevremdeki biyolüminesans yapan canlıların bana sunduğu ışık şovlarından da etkilendiğimi belirtiyorum. Bu cevaplar herkesin ilgisini çekiyor. Ancak deniz çayırı, denizkestanesi, denizhıyarı, deniz salyangozu, sünger, tulumlu hayvan ve karagöz gibi balık türleri hakkında bilgiler verdiğimde konu neredeyse kimsenin ilgisini çekmiyor. Bense çoğu insanın ilgisini çeken diğer türler kadar bu türlere de ilgi duyuyorum ve onların da fotoğraflarını çekiyorum.

Bilinen canlı türlerini doğal ortamlarında fotoğraflamak insanı yeterince iyi hissettirir. Ancak daha önce ülkemiz denizlerinde fotoğraflanmamış, hatta yaşadığı bile bilinmeyen türleri fotoğraflamak ve bunları belgeleyerek bilim dünyasına sunmak heyecanınızı en üst seviyeye çıkartır. Örnek vermek gerekirse bu kitaplarda yer alan bazı türlerin (Niphates toxifera, Haliclona sarai, Haliclona flavescens vb.) ülkemizdeki ilk bilimsel kaydını verdik. Bazılarının da doğal ortamındaki ilk fotoğraflarını çektik. Bilinmeyen türleri tutkuyla aramanın bende bir bağımlılık oluşturduğunu söyleyebilirim.