Kırk yıllık küreselci karşıdevrim yıllarının en önemli olgusu, kültürel yaşamda, sanat ve edebiyatta yaşanan büyük başkalaşım ve yabancılaşmadır. Söz konusu olan, sanat ve edebiyattaki toplumsal ve ulusal içeriğe, yüksek estetiksel niteliğe ve anlam kaygısına karşı açılan küreselci postmodernizmin içeriksizleştirme, kitschleştirme, bayağılaştırma savaşıdır.
Mehmet Ulusoy bu kitapta, emperyalist Yeni Ortaçağ'ın kültürel biçimi olarak postmodernizmi incelerken, asalaklaşmanın ve mafyalaşmanın doruğa çıktığı, üreticiliğin ve yaratıcılığın değerinin gözden düştüğü; “Tüketim Toplumu” da denen bu çağın düşünce ve yaşam tarzını, sanat anlayışını çok boyutlu ele alıyor.
Batı merkezli kapitalist uygarlığın yaklaşık 250 yıllık gelişim dinamikleri içinde kültür ve sanatın serüvenini ele alıyor. Ayrıca Romantizm, Modernizm, Gerçekçilik, Toplumsal Gerçekçilik vb diğer sanat akımlarını inceliyor ve tartışıyor.
Özellikle burjuvazinin gericileşmeye başladığı 1848'lerden itibaren, liberal-bireyci öznelcilik ve gerçekçi-toplumsallık ekseninde çağdaş sanat akımlarının nasıl ayrıştığı, hangi aşamalardan geçtiği ve yeni biçimler aldığı geniş bir çerçevede ele alıyor.
Özcesi, postmodernizm, kapitalist-emperyalist uygarlığın çürüme ve çöküş sürecini, kültür-sanat biçimi olarak oldukça geniş ele alırken, ülkemize hangi biçimlerde yansıdığı, nasıl büyük bir özgürlük yanılsaması, hatta sahte bir özgürlükçülük ve estetikçilik olduğu son derece öğretici, zihin açıcı bir biçimde vurgulanıyor.
Sonuç olarak “Çürümenin Estetiği” günümüzün ruhsuzlaşmış ve çoraklaşmış sanat ve edebiyat dünyasında düzeyli, ufuk açıcı ve Batı merkezli tabuları yıkmada önemli bir kaynaktır.