“Esasen işadamları için geniş dağların surlarıyla örtülen Anadolu’daki bu hazin akını, bu açlığın, sefaletin dalgalanışını, çıkrıklar üzerine basarak yürüyen ve gövdesi her gün birkaç ovayı yutarak şişen hayvanın seyrini görmek mümkün değildi.”
Edebiyatımızın ilk toplumsal gerçekçi romanlarından Çıkrıklar Durunca sanayileşmenin farklı etkilerle cereyan ettiği Anadolu köylerinde pek tabii dinle iç içe geçen, gelişen bir isyanın portresi. Anadolu’yu iyi tanıyan yazar Sadri Ertem köylülerin açlığın kıyısındaki yaşamlarını, ütopik isyanlarını ve tüm mücadelenin üzerine odaklandığı nokta olan üretim koşullarını hassas bir betimle okura sunuyor.
Kıtlık ve ağır vergiler altında takatsiz kalan Adaköy sakinleri bir sabah içlerinden birinin peygamberlik iddiasıyla uyanır. Açlık ve zulmün olağanlaştığı hayatları her türlü iddiayı kabul edecek kıvama getirmiştir onları. Ali’nin makamı olduğuna inandıkları türbenin etrafında kendilerince bir cennet inşa etmeye koyulurlar. Ancak cennete giden yolda onları birtakım engeller beklemektedir. Köylülerin her şeyini eline geçirmekte ısrarcı olan efendi sınıfından Sıddıkzade ise bu isyanı mezhep kavgası olarak göstermeye niyetlidir.
Toplumsal gerçekçiliğin öncülerinden Sadri Ertem’in ilk romanı Çıkrıklar Durunca, Anadolu’nun büyük elemlerinin, çökmekte olan bir toplumsal sistemin son çırpınışının anlatısı.