Sanat üzerine yapılan felsefî tartışmalara bakıldığında sanat yapıtının günlük hayatın sıradan nesnelerinden genellikle kolayca ayırt edilebileceğinin düşünülmüş olduğu görülür. Cevabı biliniyormuş yanılsamasını içinde barındıran “sanat nedir?” sorusu çoğu kez “hangisi sanat yapıtıdır?” sorusu gibi anlaşılır. Oysaki, “sanatın özsel nitelikleri nedir?” bağlamında düşünülmesi gereken “sanat nedir?” sorusu genelgeçer bir cevabının olamayacağını saklı tutar. Bu soru aynı zamanda düşünce tarihi boyunca sanat-gerçeklik ilişkisiyle birlikte değerlendirilegelmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu ilişkide gerçekliğin görüntüsünün hem örtük hem de doğrudan ifadelerle yorumlanarak çeşitlendiği ve çoğaldığı gözlenir.
Belirgin bir şekilde doğanın mimesisinin yerini kültürün mimesisinin aldığı son dönemler, “sanat nedir?” sorusunun mimesis bağlamında yeniden gözden geçirilmesi için bu kitaba zemin oluşturdu. Bu zemin temelinde çağdaş sanatta anlam yaratma yollarından biri olan, tüm Batı sanatını ve kültürünü belirleyen sanat-gerçeklik ilişkisi, estetik yargının geçirdiği dönüşümler, çağdaş sanatta bilişselliğin katılımıyla oluşan yeni estetikle birlikte çoğulcu mimesisin ortaya çıkış süreci ve bu çerçevede sanatta anlam üretimi sorunu ele alındı.