Nefes kesen bir tempo.
İnsanı çepeçevre saran bir hikâye.
Beklenmedik olaylar örgüsü.
İçine çektiğin nefes gibidir hayat. Önce alırsın, sonra verirsin.
Her şey hareket halindedir. İleri ve geri. Öne ve arkaya.
İçe ve dışa. Yukarı ve aşağı. Sarkaç hiç durmaz.
Ritim kendini telaf i eder. Her inişi çıkış, her doğuşu yok oluş, her acıyı sevinç izler. Bu yüzden her keder mükâfatlanır. Her fedakârlık ödüllenir.
Her borç mutlaka ödenir.
İstanbul Dragos’taki yazlık evde ölü bulunan bir adam. İntihar mı, yoksa cinayet mi, belli değil. Aynı anda İstanbul’un başka bir noktasındaki evde bulunan karısı kendi isimlerini taşıyan kuşların boyunlarının kırılarak öldürüldüğünü fark eder. Bir sorun daha vardır. Hiçbir şey hatırlamamaktadır.
Olayı takip edenlerden biri, yükseleceğine kesin gözüyle bakılırken emniyet içindeki bir grubun kumpası neticesinde sürülen ve hakkında dava açılan bir istihbaratçı; diğeri ise kadın olmanın zor olduğu topraklarda Cinayet Büro’da çalışan tek kadın polis. Bu iki kişi gittikçe karışık bir hal alan soruşturmayı yürütürken birlikte çalışmaya koyulurlar.
Soruşturma derinleştikçe geçmişteki sırlar ve bedeli ödenmemiş günahlar bir bir ortaya çıkmaya başlar. Artık herkes kendi geçmişiyle yüzleşmek zorundadır.
Başak Sayan Bağlanma Korkusu ve Kelebeğin Kaderi’nin ardından bu kez Ölü Kuşların Sessizliği ile okuru psikoloji ve felsefenin iç içe geçtiği, soluk soluğa okunacak, heyecan
dozu yüksek, sırlarla dolu bir dünyaya davet ediyor.
Başına gelenlerin nedenini anlamak için geçmişine bak!