“Dağdan bir ağdır Cudi. İnsana göz eder, el eder, naz eder, gel gel eder. Çağırır. Çekiverir içine. Ve orada insanın, asıl kendisini yenmesini ister. Kimi zaman aydınlık, kimi zaman koyu bir karanlıktır Cudi. Kendine özgü gizemli bir cazibedir. Aydınlığında da, karanlığında da, uzak ufuklara koşmamızı ister. Hafife alınmak istemez Cudi. Kendini hafife alanı, bir rüzgârıyla uçurmuşluğu çoktur. Ağırdır, ağır olunsun ister. Bir yok olmuşluğu anlatır Cudi. Daha doğrusu, yoklukta varlığı bulmuşluğu. Vezirliği de, rezilliği de bilmek ister. Bekler Cudi. Karanlığı, geleceği ve kıyameti. Ardından mahşeri. Kendini ve düşmanını yenenlere dağ gibi şahitlik yapmak ister. İki kapısı vardır Cudi’nin. Birisi benliğinle çıkmayı, diğeri ruhunla inmeyi anlatır. Bu dağ, zamanın layıkıyla arşınlanmasını ister. Kıpraşıp, dalgalanıp, oynaşıp duruyor bulutlarıyla, kuytuluk ve karanlıklarıyla. Sanki göz ediyor, el ediyor, gel gel ediyor. Okkalı bir sövüş geliyor ya ağzıma, çıkmıyor bir türlü. Efkârım birikmiş taşmak ister, ama Cudi o. Mücadelemiz ile özdeşleşen vatan parçası...”
Bu kitap, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin acı ile onur yazan komando tugaylarında, Özel Kuvvetler’inde tim, takım, bölük komutanlıkları yapmış ve Kuzey Irak’ta adı bilinmez bir dağda üç kurşun yemiş Abdullah Ağar tarafından dokunulmazlar uğrunda savaşan Mehmetçiğin nasıl, ne için ve neye karşı mücadele ettiğini anlatmak için kaleme alınmıştır.
“Abdullah Ağar’ı gençlik yıllarının tümünü Güneydoğu’da dağlarda geçirmiş savaşçı bir subay olarak tanımıştım. Girdiği çatışmalarda aldığı yaralar nedeniyle gazilik mertebesine ulaştı. Şimdi de onu yaşadıklarını yalın bir dille anlatmayı başarmış bir yazar olarak karşımızda görüyoruz. Anlattıkları küçük birliklerin kullanılması ve çatışmalarıyla ilgili ibret verici olaylardır. Bunların tüm komutanlara ve Mehmetçiğe çok yararlı olacağına yürekten inanıyorum.”
Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı
OHAL Eski Komutanı