Bu ne biçim asker?...Bu soru Atilla Kıyat için, bazen övme, bazen eleştirel amaçlı olarak, çok soruldu. Kıyat'ı cesur bulup, bu cesaretin kişiliğinden kaynaklandığını söyleyenler olduğu gibi, bu cesaretin arkasında birtakım güçlerin oldğunu iddaa edenler de vardı. Her iki kesim de, bu kitabın yazılmasında itici güç oldu. Umulur ki sorularının cevabını bu kitapta bulurlar..." Bir anda beynim durdu. Tarif edilmez duygular içindeyim. Yaşayıp dillendiremediğim duygular. Çok üzülmem lazımdı, üzülemiyorum. Çok sevinmem lazımdı, sevinemiyorum. Gölcük yoktu. Daha dört gün önce veda kokteylimde birlikte olduğumuz abilerim, kardeşlerim yoktu. Birçok silah arkadaşım yoktu. Üzülmek ne kelime kahroluyordum. Ama işte tam o sırada, başta eşim ve çocuklarım olmak üzere, yakın akrabalarım, dostlarım, arkadaşlarım gözümün önüne geliyordu. Ben terfi etseydim o gece hepsi Gölcük'te olacaktı. Benim emekliliğim onları kurtarmıştı. İşte buna sevinmek istiyordum. Bu sefer de kaybettiklerimin üzüntüsü buna izin vermiyordu. İçimde emekli olma üzüntüsüyle, emekli olma sevinci çatışıyordu. Bahriye hayatım, beni ömür boyu ikilem içinde bırakacak depremle noktalandı. Bu hayat, "üç yıldız bir penaltı"yla ödüllendirildi. Atışı kullanmadım. Kaçırsam üzülemeyecektim. Gol olsa sevinemeyecektim."