Modern Ortadoğu’nun Osmanlı sonrası tarihi yazılırken Kürtler ya diğer bölgesel halklardan önemli ölçüde izole edilerek incelenmişlerdir ya da Kürt varlığı Modern Ortadoğu’nun oluşum sürecinde bir teferruat düzeyinde ele alınmıştır. Ancak her iki durumda da bölgedeki ulus devletlerin ürettiği hâkim paradigmaların da etkisiyle Kürtlerin siyasal talepleri veya bu talepleri dile getiren oluşumlar bölgeyi dizayn eden emperyalist güçlerle ilişkilendirilerek itibarsızlaştırılmış ve kolaylıkla gayri-meşru ilan edilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’ndan 1932 yılında sona eren Manda Yönetimi’ne kadar olan dönemi inceleyen bu çalışma sadece Kürtlerin modern tarihini ve bu tarihi süreç içerisinde İngilizlerle olan ilişkilerini, başta Türkler ve Araplar olmak üzere bölgenin diğer halklarının tarihi ile de ilişkilendirerek ve özellikle Irak’ın kuruluş ve oluşum sürecini vurgulayarak inceleyen bir deneme değil, aynı zamanda da yukarıda zikredilen paradigmaya yönelik bir meydan okumadır.
Rojava’nın, Güney Kürdistan’ın, Kerkük’ün, Cezire’nin, Fırat’ın doğusunun, petrol ve su yataklarının, Kürtlerin özerklik taleplerinin sadece bölgenin değil, dünyanın da gündemini meşgul ettiği ve dört ülkeyi ilgilendiren Kürt Sorunu’nun özellikle dışarıdan gelen müdahalelerin de etkisiyle yeniden bir Kürdistan Sorunu’na evirilmeye başladığı bir dönemde hazırlanan bu çalışma, aynı zamanda Kürt toplumunun ve siyasetinin geçmişten gelen zafiyetlerini tahlil etmek için önemli veriler ve asla göz ardı edilmemesi gereken tarihsel bir deneyim de sunmaktadır. Kuşkusuz en ilginç deneyim ise bugün konuşulanların yüz yıl önce de konuşulduklarına ve diplomasi masalarında yıllarca tartışıldıklarına tanıklık etmek olacaktır.