Dersim’de 1937 yılında başlayan ve 1938’de ardında binlerce ölü bırakan, binlerce kişinin yerinden yurdundan sürgün edilmesiyle sonuçlanan felaket, bu güne değin hep farklı biçimde görüldü, adlandırıldı. Resmi görüşe ve bu görüşe inananlara göre, Dersim’de içlerinde çoluk-çocuğun, kadınların, yaşlıların bulunduğu binlerce kişinin acımasızca öldürülmesi bir isyandan kaynaklanmaktaydı.
Oysa, resmi görüşün “isyan” olarak değendirdiği ama öte yandan da “medeniyet” götürdüğünü söyleyerek Dersim’de giriştiği bu “tedip”, “tenkil” ve “tehcir” harekâtını görenlerin, yaşayanların aktarımlarına göre ise, ortada bir isyan yoktu. Yaşananlar ve yapılanlar, Osmanlı’dan beri birçok sefer düzenlenen Dersim’de, farklı bir dili konuşan, farklı bir inanca mensup olan halka karşı girişilen bir katliamdı, dahası bir soykırımdı.
Hüseyin Çağlayan, elinizdeki kitapta “isyan” ve “soykırım” tartışmaları ekseninde Dersim’de yaşanılanları belgelere yer vererek, tanıklarla söyleşiler yaparak “olmuş”u olduğu gibi aktarmaktadır. Çağlayan’a göre burada amaç, “bir başkasını kötülemek, yermek, aşağılamak değildir. İnsanlar, yaşadıkları toplumda tarihi olarak yapılanlarla yüzleşebilmeli, hataları varsa bunları görebilmeli ve bunları toplumsal olarak tartışabilmelidirler.”
Hüseyin Peker