İşte o gün, talihin yüzüne güldüğü bir adam olan ben, her akşam tek başıma soyunduğum odamdaki bölmenin çapraz kirişlerine kendimi asmayayım diye kendimden bir ipi sakladım ve şeytana uyar da hayatıma kolay yoldan son veririm diye de silahımı yanıma alıp çıktığım o avlara çıkmaz oldum. Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama gene de hayattan bir şeyler bekliyordum.
Bütün bunlar başıma talihin tam anlamıyla yüzüme gülmüş olduğu bir dönemde geliyordu. Henüz elli yaşına basmamıştım, çok sevdiğim iyi bir karım, iyi çocuklarım ve ben fazla bir gayret göstermeden gelişen ve büyüyen geniş bir malikânem vardı. Akrabalarımdan ve eşimden dostumdan, hiç olmadığı kadar saygı görüyordum. İnsanlar beni övüyorlardı. Ben de ünlü biri olduğumu düşünmekle kendimi hiç de kandırmış olmazdım. Deli ya da ruhsal yönden rahatsız olmak şöyle dursun, tam tersine benim gibi insanlarda nadir rastladığım bir şekilde zihin ve beden melekelerim son derece güçlüydü. Beden gücü olarak ekin biçmede köylülerden geri kalmazdım, zihin olarak da ara vermeksizin sekiz, on saat çalışabilir, böyle bir zorlanmadan dolayı da hiçbir rahatsızlık duymazdım.