Saptırma ve intikam amaçlı çiziştirmelerin, yazıştırmaların etkisi elan devam ediyor; bugün de İkinci Meşrutiyet Dönemi ele alınırken yoğun önyargılar gündeme geliyor. Bir de sonradan ne olduğunu bilmenin rahatlığıyla karmaşa içinde geçmiş bir dönemi izah ve bugüne nakletmekte kolaycılığa kaçmak; Osmanlı İmparatorluğu'nun ayakta kalması için verilen son mücadeleyi yok sayıp, “Sonra’nın Kılıcı”nı kuşanarak lider bir nesle sövmekte rahatsız edici çok şey var. Bu sövüp sayma kadar, eninde sonunda Osmanlılar adına verilmiş bir ölüm kalım mücadelesinin söz konusu olduğunun unutulması da insanın yüreğine girmiyor. Ters ve kötü gitmiş her şeyin “İttihatçılar”ın kapısının eşine yığılması yoluyla bir sağıltım sağlanmış olacağının zannedilmesi ise doğru ve bilimsel değil.
İttihat ve Terakki liderliğindeki Osmanlılar, belki de olmamaları gereken bir yerde boy göstermeye kalkıştılar; sonunda da kendilerinden teknik donanım ve teçhizatta üstün ordular karşısında yenildiler. Ama mesele savaşta yenilip yenilmemek değil, zorlanan bir kadere teslim olmamaktı… Onlar, kaderlerinin Büyük Güçler tarafından kendilerine tebliğ edildiğini görmek yerine, kalplerini ellerine alıp, kaderlerini her şeye rağmen seçmiş olmayı tercih ettiler.
Altay Cengizer