Şafak Türküsü 1984 yılında Akademi Kitabevi Şiir Birincilik Ödülünü alıp yayımlanınca edebiyat dünyasında bomba etkisi yaptı. Satış rekorları kırdı. İki yıl sonra da Şafak Türküsü ve birçok şiiri Ahmet Kaya tarafından bestelenince Nevzat Çelik adı ve şiirleri milyonlara ulaştı.
Beni burada arama anne/ kapıda adımı sorma/ saçlarına yıldız düşmüş/ koparma anne/ ağlama... dizeleri zihnimize, yüreğimize kazındı. 12 Eylül karanlığında umudun ve direnişin simgesi oldu. Nevzat Çelik, cezaevindeyken yapılan bir röportajda şunları söylüyordu: Bir yanda yangın vardı, bir çağ yangını. Herkese şu ya da bu oranda bir pay düşüyordu bu yangından. Kıyısında, köşesinde yananlar vardı, bir de tam ortasında yananlar! Ben yangının tam ortasında, hem de hiç yakınmadan yananları, etiyle, kanıyla, özlemleri, kavgaları ve umutlarıyla duyurmak istedim.
Can Yücel'e bırakalım sözü: Gepegergin bir tambura teli Nevzat Çelik'in yüreği... Aşkla, ölümle, korkuyla, umutla ve uslu olmayan usuylan... Tınn ettiğinde tel sanki önceden çizilmiş bir sevkülceyş içinde, şiir değil bir cenk başlıyor. Sonu yenilgi bile olsa, yüz akı bir savaş. Başka bir imgeyle diyelim ki, sonuna dek gerilmiş yay, ama bir istif ve zamanlama üzre, hedefe oklarını yağdırıyor. Ve tarihsel salvoyla, hedefte yeni bir şiir cümlesi çıkıyor ortaya, yeni bir alfabeyle yazılmış bir cümle... Bu çivi yazısı değil, ok yazısı...