Hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip olamadığımız İranlı şair Firdevsî iyi bir dil eğitimi almış, edebi anlamda yetkinliğe ulaştığı Farsçanın yanı sıra Pehlevice ve Arapçayı öğrenerek zengin bir ifade gücüne kavuşmuştur. Şairin bu dil merakına tarihsel konulara duyduğu ilgi de eklenince, İran edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Şahnâme zengin içeriğiyle ve çarpıcı üslubuyla edebiyat tarihinin ölümsüz eserleri arasındaki yerini almıştır.
Firdevsî Şahnâme’sini hazırlarken eski İran kahramanlık hikâyelerinden yararlanmıştır. Eserinde sıklıkla mûbed ve dihkân sanıyla andığı bilgili kimselerin anlatımlarından faydalanmış ve kaynak olarak başta Âvesta olmak üzere Tevrat ve Kur’ân gibi dini metinleri kullanmıştır. Ancak eserine Allah’ı övmekle başlamış, ardından evrenin, ayn, güneşin, gezegenlerin, yerkürenin ve insanın yaratılışından söz etmiş, bundan sonra da İran’da hüküm sürmüş kralların, soylu kimselerin ve kahramanların tarihi-efsanevi hikâyelerini anlatmıştır. İranlıların Araplara yenilmelerinden dört yüz yıl sonra kaleme alınan bu 60.000 beyitlik eser Gazneliler sülalesinin en güçlü hükümdarı olan Sultan Mahmud’a 1014 yılından sonraki bir tarihte sunulmuştur.
İslamiyet öncesi İran’ın tarihi-efsanevi hükümdarlarının ve onlara her koşulda bağlı kahramanların ülkelerini, milli gelenek ve göreneklerini korumak adına verdikleri mücadelenin destanı olan bu önemli eser, daha sonraki dönemlerde Osmanlı kültürünün de bir parçası olmuştur. Gerek Osmanlı sarayında, gerekse halk arasında büyük rağbet gören ve şahnâmehan adı verilen kişiler tarafından sürekli okunarak halkın zihninde Osmanlı sultanları ile İranlı kahramanların özdeşleştirilmesine yol açan Şahnâme, sonuçta Osmanlı hanedanının gücünü tasvir eden önemli eserlere örnek olmuştur. Dünya edebiyatının en güçlü ürünlerinden biri kabul edilen ve pek çok dile çevrilen bu eser insanlığa sunulmuş edebi bir armağandır.