Yavaş yavaş bir kumpasın içine doğru çekilen Halid Efendinin bu kendisine karşı sahnelenen sokak ve meydan tiyatrosunu ise asla fark etmemesi gerekmekte idi. Fakat mektep ve medrese görmüş lakin ham ervah olan bu molla, kendinde bulunan hikmet kırıntılarından ve kendisinde tevehhüm ettiği ilahi pırıltılardan dolayı kendisini ziyadesiyle büyük bir dini şahsiyet ve tasavvufi kutup mertebesine aday ve Tanrının seçtiği, seçilmiş kutsal kişi olarak görme eğiliminde olduğundan bu tiyatroyla perdelenen zokayı mantarıyla birlikte yutmuştu.”
Halid Efendi gözleri önünde sahnelenen bu orta oyununa kendisini öylesine kaptırmıştı ki, Mağripli Berberi kıyafetleri içindeki yaşlı adamın konuşmalarında zerrece Mağripli Arapça aksanı bulunmayıp aksine çok temiz bir Bağdat Arapçası ile konuştuğunun farkına bile varamamıştı.”