"İnsan ismiyle müsemma; kim bizi nasıl bilirse biz onun için öyleyiz. Tarzan Rıfkı, Kız Ali, Cihan yandı Neriman, Aksak Timur!.. Hatırlarsınız, nasıl böbürlenerek gezerdik ortaokul koridorlarında ya da saklanacak delik arardık o on beş dakikalık teneffüsünde ilk gençliğimizin: “Yahu benim neyim eksik” ya da “Bir vaziyet var galiba, ona göre olayım”...
Çok güzel lakaplarım olmadı benim, daha doğrusu lakap takılacak kadar popüler olmadım; hem olumlu hem olumsuz! Ama ucundan takılan, herkesin bilmediği mütevazı lakaplarımı hep sevdim, sevimli kılmaya çalıştım kendimce. Nelerdi onlar? “Tarzan”; çünkü çeviktim, oradan oraya atlıyordum ama yer tutamıyordum bir mahalle maçında. “Çaykovski”; ben Beethoven’i tercih ederdim, çünkü o sıralar ona takılıyordum, hep 10’du müzikten notum ama gerisi hep spor toto. “Hala”; biraz büyümüştüm, seviyordu arkadaşlarım beni kızlı erkekli, ben içlerinden bir kızı seviyordum gizli gizli; onun da mı halası oluyordum?
Neler neleri var insanın hayatta kendisinin cebine koyup gezdirdiği. Karaşın bir nazar boncuğudur belki lakaplarımız, istemeden, küçük bir çengelli iğneyle yakalarımıza tutuşturulan."