Bu kitaptaki 8 öykü, 1850’lerden başlayıp iki dünya savaşının içinden geçerek günümüze geliyor; Kanada’dan Brisbane’e, Balkanlar’a ve Somme’a uzanıyor. Bu büyüleyici öyküler kısıtlanmayı, frenlenmeyi reddeden sıra dışı kadınların sırlarını ortaya koyuyor.
Ünlü İngiliz kültür tarihçisi ve biyografi yazarı Lucy Hughes-Hallett, bu kitap hakkında The Sunday Times’a yazdığı yazıda şöyle diyor:
“Alice Munro’nun duru anlatım biçemi ve insan yüreğine akıllıca yaklaşımıyla mucizevi bir nitelik kazanan öyküleri, kısa öyküde sadece tek bir olayın aktarılabileceğini öngören geleneğe meydan okuyor. Onun öyküleri kuşaklar ve kıtalar arasında dolaşan birden çok yaşamı içeriyor. Munro’nun çizdiği yaşamlar sıkıcı değil. Romantizmden uzak bir biçimde ayakları yere basıyor. Bu öykülerde yemek pişirmekten hayal kırıklığı yaratan sekse ve en kusursuz ilişkilerde bile görülen önemsiz yüz karalarına, cinayetten kırık kalplere ve pervasız tutkulara kadar büyük bir çeşitlilik yer alıyor.