Batı tarihinde birkaç düşünür aşkın ve zorlayıcı kültürel vizyonlar ortaya koymuştur. Bu vizyonlar önceki düşüncelerden kopmaları açısından aşkın, kendilerinden sonra gelen düşünürleri onları büyük bir ciddiyetle ele almaya itmeleri açısından zorlayıcıdırlar. Bu tür vizyonları dile getiren düşünürlere yerinde bir nitelemeyle gündem belirleyiciler adı verilir: Onlar kendilerini takip edenler için düşünsel önceliklerin sırasını belirlerler. Yeni bir şey keşfetme umuduyla sınırda yaşarlar.
Nietzsche’den Heidegger, Foucault ve Derrida’ya uzanan çizgi, bence, kendine özgü bir bütünlüğe sahiptir; Batı’nın yakın dönemdeki düşünce tarihinin önemli bir kısmını anlamamıza yardımcı olan bir bütünlüktür bu. Nietzsche’yle birlikte bir şey biter ve yeni bir şey başlar; Derrida’yla birlikteyse bu yeni başlangıç sona eriyormuş gibi görünmektedir. Dahası, bu çizgi ile düşünce tarihimizdeki gittikçe daha fazla kabul gören diğer gerçeklikler arasında bir dizi ilginç bağlantı vardır. Geçmişe baktığımızda, bu çizgi Aydınlanma’nın “başarısızlığı” diye adlandırılagelen şeyle bağlantılıdır.
Bugüne baktığımızda ise bu çizgi 20. yüzyıl sonunda yaşayan birçok sanatçı ve entelektüelin hâlâ benimsediği birçok varsayımla bağlantılıdır. Modernizmin ve postmodernizmin varsayımları en güçlü ve tutarlı biçimde burada ele aldığımız düşünürler tarafından dile getirilir. Onlarda dile getirildikleri biçimiyle bu varsayımları incelemek, hâlâ yürürlükte olan görüşleri incelemek demektir. Bu düşünürleri eleştirirken, dolaylı olarak kendimizi eleştiriyoruz.
-Allan Megill