Daha önce Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanmış olan ünlü Üçleme’sinden sonra kaleme aldığı bu romanda Samuel Beckett, artık roman kurgusunu bozmaktan vazgeçmiş, sadece en temel öğelerine indirgediği anlatıyı, bir "yokluk duygusu" üzerine oturtmuştur. Murphy ve Watt adlı daha önceki romanlarda kahramanlar üzerine birtakım bilgiler edinebiliyorduk. Oysa burada anlatıcı bize sadece kendi konumuyla ilgili deneyimini aktarmaktadır. Roman kahramanı gibi gözüken Pim’in anlatıcının kendisi olduğunu düşünürsek, bir roman parodisiyle karşı karşıya olduğumuzu varsayabiliriz. Ama bundan da hiçbir zaman kesin olarak emin olmayacağız. 1961’de yayımlanan bu roman aynı dönemde ortaya çıkmış olan minimal akımın da yetkin bir örneği. Acaba Nasıl? tekdüze, ele aldığı her konuyu yineleyen, herhangi bir kesinliğe ulaşmak gibi bir amacı olmayan bir "yokluk metni". Yazar sadece bir sese indirgenmiş, elinde bulundurduğu bilgiye hapsolmuştur. Kapalı bir uzamda sanki okuyucusuyla birlikte kilitlenmiştir. Amacı okuyucusuyla bir ilişki kurmak değil, o anı geçiştirmektir. Oyalanmaktadır, okuru da oyalanmaya çağırmaktadır. Bütün bunları dili oyarak, dille oynayarak, oya gibi işleyerek gerçekleştirmektedir. Acaba Nasıl? kolay metinlerden hoşlanan okur için değildir. Noktalama işaretlerinin, kahramanın ve konunun yokluğu, roman boyunca söz konusu edilen ama bir türlü içeriklendirilmeyen özel adların bolluğu, kolaycı okuru şaşırtacaktır. Edebiyatın salt konuya indirgenemeyeceğini bilen has okur ise çetrefil bir dil yolculuğuna çıkacaktır.