“Süleyman dayı bir masal anlatıcısı gibi konuşuyordu: ‘İnsanların da bazıları pamuk gibi için için yanarlar, yandıklarını kimselere duyurmadan, göstermeden; acılarını, dumanlarını da içlerinde saklarlar. (...) Bazı insanlar da çıralı çam odunu gibi yanarlar, yanarken etrafı aydınlatırlar.”
1990 yılında Tempo dergisi haber yapar: “12 yıl kaçtılar. Herkesin gözünün önünde yaşadılar, yakalanmadılar.” Gazeteci İbrahim Yıldız haberi okur ve dergiyi mahalleye getirip gösterir, “Bakın yıllardır kimlerle yaşamışız.” Bunu duyan mahalle sakinleri Yunus ve Hürriyet Er’in evine koşar. Sevinç seliyle sarılırlar birbirlerine. Mahallenin en saf delikanlısı Engin, tertemiz duygusuyla bağırır, “Nuray abla, Erol ağabey! Biz de size her şeyimizi anlatmıştık, iyi ki faşist değilmişsiniz.”
Yunus Er, yangısını ve yarasını göstermekten kaçınmıyor yazdıklarında. Dahası açıkça gösteriyor ve kendisiyle dalga geçiyor. Kendisiyle, kendisinin oluşum süreçleriyle alay edebilir hale gelmesi belki de onu yaşamda diri tutuyor...