“Aklın ölümü kavradığı andan itibaren ölüm tüm insani varlığa egemen olmuştur” diye başlar Altay Türklerinde Ölüm. Bugün tıbbileşmiş zihinlerimizle ölümü yaşamın yokluğu olarak görüyor, ölmeyi eksilme olarak tecrübe ediyoruz. Modern öncesi toplumlarda ölüm –Altay Türklerinin inanışında da tezahür ettiği şekliyle– yaşamın değillenmesi değil, farklı bir surette devam ettirilmesidir. Ölüm topluma aittir, çünkü ölenler ve gittikleri diyar da toplumun devamıdır. Büyük Türkolog Jean-Paul Roux, uçsuz bucaksız bozkırın sakinlerinin, Altay halklarının yaşam kavramını açığa çıkarabilmek için onların ölümden ne anladıklarını, ölmekle neyi murat ettiklerini, ölmeyi nasıl kurguladıklarını, ölümlülükten ne anladıklarını, neyin öldüğünü ve neyin kaldığını, ölümün etrafında vücuda getirdikleri toplumsallığı ele alır. Ölüm, Altay inanışında yaşamla ve kolektifle yeniden tanışmadır, hem ölen hem de geri kalanlar için.
İlk kez 1963’te yayımlanan Roux’nun bu çalışması, kuramsal zarafeti ve nefes kesen sentez çabasıyla okurlara yeni kapılar açmaya devam ediyor.