Altın Çiçek, iki farklı öyküyü ve farklı zamanların aşklarını, hatalarını, inançlarını aynı kurgu içinde buluşturan bir roman. Bir yanda Kapalıçarşı esnaflarından Ercan'ın dışarıdan rahat görünen hayatı ve içinde derinleşen umutsuz sevdası, diğer yanda din değiştiren bir halkın acıları ve iktidar oyunları içinde var olma mücadelesi. Yüzyıllar sonra aşkta birleşen benzer bir arayış ve bekleyişin birbirini bütünleyen öyküsü. Arayış, günümüz Türkiye'sinde, eline tutuşturulan mektupla izlerin peşine düşmek zorunda kalan Ercan'ın kaleminden; bekleyiş, Uygurlar arasında var olmaya çalışan An-lu Bilge'nin kaleminden aktarılıyor. Aşkın yön verdiği bu iki anlatıcı, yolların ve aradan geçen yaklaşık bin iki yüz elli yılın sonunda, aynı sığınakta buluşuyor. Sadece bunlar mı? Kendi huzurumuz kadar halkımızın hayalinin, rüyasının da katiliydik. Bundan böyle anaların dili çocuklarına sonu güzel biten masallar anlatmaya varmayacaktı. Biz masalların da katiliydik. Bundan böyle hiçbir oğlan hiçbir kıza, akıbetinden korktuğu için âşık olmayacaktı. Biz masum aşkların da katiliydik. İnsanın insana güveni bitmişti. Biz iyi niyetlerin de katiliydik.