Tocqueville’in başyapıtı Amerika’da Demokrasi’nin yerine konulabilecek pek az eser vardır. Bu büyük yazar modern dünyanın çocukluk yıllarını yetkin bir gözlem gücü ve benzersiz bir üslupla anlatır. Siyaset biliminin bu opus magnum’unda her adımda gerçekliğin izi sürülür; hak, hukuk, adalet ve özgürlüklere dair çarpıcı tespitlerle, Avrupa ile Amerika arasında önemli karşılaştırmalar yapılır. Amerika’dan hareketle esasen Avrupa demokrasisi tartışılır. Henüz 1830’ların dünyasında Tocqueville demokrasinin kaçınılmaz bir biçimde dünyayı fethedeceğini ilan eder ve bunu özgürlükler için biricik imkan olarak sunar.
Tocqueville, Birleşik Devletler tarihi hakkındaki derin bilgisiyle, Amerika’nın siyasi, toplumsal, kültürel ve hukuki oluşumuna dair belki de en etkileyici ve isabetli analizi yapan kişi olmuştur. Burada iki temel ilkeye işaret eder: halk egemenliği ve fırsat eşitliği. Halk bu ilkelere dayanarak toplumsal, siyasal ve ekonomik yaşamda en küçük birimlerden başlayarak aktif biçimde örgütlenir ve tüm süreçleri sıkı biçimde denetler.
Amerikalılar demokratik katılım sayesinde kendi kaderlerinin hem öznesi hem nesnesidir. Birey çıkarlarının peşinden gider; ama bunun öteki bireylerin ve toplumun çıkarlarıyla bağıntılı olduğunu bilir, bu yüzden her ikisiyle işbirliği yapar. Bir noktadan sonra, köleliğin dahi bu çıkarlarla çeliştiğini fark eder ve çözümü köleliği kaldırmakta bulur. Tocqueville demokrasinin erdemlerinden söz ederken, onun içsel çelişkilerini ve tehlikelerini de açığa vurur. Demokratik çoğunluğun nasıl zorbalığa dönüşebileceğini anlatır, kritik ikazlarda bulunur.
Tocqueville’in öngörüleri onun gerçekçiliğinin bir tezahürüdür. Raymond Aron’un ünlü tespitiyle, yaşadığımız dünya Marx’ın kehanetlerinden çok Tocqueville’in görüşlerini haklı çıkarmıştır.