Ani’nin refah açısından en zengin dönemi hiç şüphesiz Bagratunî Hanedanlığı ile başlamıştır. 961 yılında hanedanlığın merkezi konumuna gelmesi, Ani’yi ticari açıdan zenginleştirmiş; böylece çekim merkezi konumuna gelerek insanların göç ettiği bir kent niteliği kazanmıştır. Kentteki zenginlik, paralel olarak mimarinin de gelişmesine vesile olmuştur. Kentteki ilk anıtsal yapıların bu döneme ait olması, bunun halen daha en canlı kanıtıdır. 1044 yılına kadar geçen bu süre Bizans hâkimiyetiyle yirmi yıl boyunca kesintiye uğrasa da, 1064 yılındaki Selçuklu fethi ile başlayan yeni süreç; Ani’nin ikinci dönem zenginliğini başlatmıştır. Artık Ani; Hıristiyan ve Müslümanların özgürce bir arada yaşayabildiği nadir Ortaçağ kentlerinden biri olmuştur.
Selçuklu tabiiyetindeki Şeddâdî Emîrliği’nin yönettiği Ani yeni bir mimari üslupla şenlendirilirken, kendinden sonraki Anadolu’nun Türk-İslâm mimarisini de doğrudan etkilemiş oluyordu. İşte bu kitap, Ani’nin Selçuklu idaresi altındaki bu yeni mimari üslubunu en güncel verilerle ortaya koyarak Selçuklu mimarisinin Anadolu’daki öncül izlerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Sanat Tarihi ilim camiası başta olmak üzere alanla ilgili çalışma yapan her türden ilim adamı ve okuyucuya faydalı olması dileğiyle…