Çağdaş edebiyatın öne çıkan yazın tarzlarından olan büyülü gerçekçilik, gerçek ile doğaüstüyü sentezleyerek kurgularını oluşturur. Avrupa’da felsefe, siyaset ve resim gibi alanlarda olgunlaştıktan sonra asıl kimliğini, Latin Amerika’nın da etkisiyle, edebiyat alanında bulur. Kavramsal olarak yeni görünse de bu tarz, geleneksel toplumlarda kadim bir anlatma geleneği olarak varlığını yıllarca sürdürmüştür. Büyülü gerçekçilik, yirminci yüzyılda, milletlerin kolektif bilinç kodlarından hareketle ortaya konan doğaüstünün, toplumsal problemleri çarpıcı bir hale getirerek aktarmasıyla yeni bir edebiyat eğilimi olarak alternatif anlatım arayışları arasında kendisine yer bulur. Dünyada en bilinen örnekleri Latin Amerika edebiyatından çıkan büyülü gerçekçilik, yüzyılın son çeyreğinde Türk edebiyatında da görülmeye başlanır.
Çalışmanın amacı, büyülü gerçekçilik kavramının teorik çerçevesini çizerek dünyada ve Türkiye’deki gelişimini tespit edebilmek ve bununla beraber kendisini roman türünde nasıl ortaya koyduğunu Türk romanı özelinde incelemeye çalışmaktır.