“Çünkü yeryüzündeki bütün hikâyeler birbiriyle akrabaydı.” Bir avuç meşe palamuduyla kaderleri birbirine bağlanan iki yabancı... Geçmişi unutan kayıp yakınlarının sessizliğinde boğulan Asaf ve vicdanı, dikenli tellerin dibinde düşüp kalmış ölü bedenlerle sınanan Hanip... Ovada Paldur Küldür ile Fakir Baykurt Öykü Ödülü’nün sahibi olan Mustafa Orman, ilk romanı Annem Gittiğinden Beri Çiçek Ekmiyoruz Bahçeye ile çaresiz kalmış insanın hem siyasi sınırlarla hem de kendi sınırlarıyla imtihanına dair sarsıcı bir hikâyeye ses veriyor: Yüreği ağzında, canı cebinde yeni bir hayata doğru yürürken ya da sıradan bir akşam vakti elinde bir ekmekle evine dönerken umudu yüzünde donup kalanların romanı bu. Artık neyi dert edeceğini bilmiyordu. Alzheimer olan annesini mi, kendisini terk eden karısını mı, unutma hastalığına yakalanan yaşlıları mı, yoksa başarısız siyasi hayatını mı? Birini dert edince, sanki bütün dertler bunu işitip aynı anda ona saldırıyordu. Buna rağmen, ileride kimse unutma hastalığına yakalananların durumuna düşmesin diye, her şeyi kaydetmeye, gelecek kuşaklara yüzlerce doküman bırakmaya kararlıydı.