Yarınlarımızın umudu
sarı-siyah kanatlarda saklı...
Norveçli yazar Maja Lunde`nin, 40`tan fazla ülkede 4 milyonu aşkın okura ulaşan çoksatanı Arıların Tarihi, küresel bir ekolojik felaketi odağına alırken dünya ve insanlık tarihine üç ayrı zaman diliminden, bambaşka kıtalarda yaşayan üç insanın gözünden bakan, tedirgin edici bir bilimkurgu romanı.
Dünü, bugünü ve yarını bal peteği kadar muazzam ve bir kadar da lezzetli bir kurguda kesiştiren bu çarpıcı distopya, doğaya hükmetme inancından asırlardır vazgeçmeyen insanlığın önlenemeyen kibrine vakur bir duruşla yaklaşıyor.
Sarı-siyah kanatların altına sığınıp aile kavramının çöküşünü irdeleyen kitap, seçimleriyle kaderlerine boyun eğen (yahut kafa tutan) ebeveynler ile çocuklarının kırılgan duygularını kusursuz bir yetkinlikle yansıtıyor.
1852. Hertfordshire, İngiltere. İnsanlar arıların davranış biçimlerini anlamaya çalışıyor, arıları çok daha büyük randımanla çoğaltmaya, elde edecekleri ürünleri artırmaya uğraşıyor.
2007. Ohio, ABD. İnsanlar arı ölümlerinin nedenlerini araştırıyor. Ansızın başlayan koloni çöküşleri önce tarımı, sonra dünya çapında besin zincirini, sonra da diğer hayvanları etkiliyor.
2098. Siçuan, Çin. İnsanların artık tek bir gayesi, tek bir hedefi var: Bir gün daha hayatta kalıp, boğazlarından tek bir lokma daha geçebilmesini sağlamak. Çünkü arısız bir dünya, yaşayamıyor.
William, George ve Tao; insanın doğadan üstün olduğu yanılgısıyla arı kovanına çomak sokmaktan çekinmeyen üç kırılgan ruh, geçmişten geleceğe uzanan bir hikâyenin başkahramanlarına dönüşüyorlar...
Arılar olmasa hayatımız nasıl olurdu? İnsanlar neden arıları rahat bırakmıyor? Arıların kendi yavrularını beslemek için salgıladıkları o altın renkli hazineye, insanlar niçin hücum ediyor? Peki, doğa bu kısır döngüye bir son vermek için daha neyi bekliyor?
250 yıllık bir yok oluşun anatomisini çizen Arıların Tarihi, okurlara çağrısal bir metin sunarken belleklerden hiç çıkmayacak bir iz bırakmayı da ihmal etmiyor: “Bizim böceklere ihtiyacımız var, ancak onların bize ihtiyacı yok.”