Sanatsevenler Derneği’ndeki bir toplantıda diye hatırlıyorum ilk karşılaşmamızı. Sonra da hava henüz ülke kadar kararmamışken -Ankara’nın da bir cumartesisi vardır ve şiire, ülkeye nispet yaparcasına güneşlidir, hiç olmazsa kar aydınlığındadır- Büyük Piknik dediğimiz, Sakarya caddesindeki restorana gitmiştik şiirden arkadaşlar olarak. İlk andan başlayarak 40 yıllık arkadaşlar gibi yakın olmak şairlere özgüdür. Acaba diyorum, şiir yazıdan çok yol olduğu için mi, sanki her yere dağılmış bir kavim olarak, üyeleri nerede görseler birbirlerini tanıdığı için mi, ilk şairden beri geleneği sürdürdükleri ve yabancılık çekmedikleri için mi, yabancı şair yoktur, şair şaire yoldur.”
Haydar Ergülen, dostluklar, arkadaşlıklar üzerine kurduğu yazılarının bir yerinde, “Yazıyı seviyorum, denemeyi seviyorum, daha doğrusu onu, yani yazıyı şiir gibi yazmayı seviyorum. Şiir yazar gibi diyeyim de yanlış olmasın. Fakat şiirde olsun, yazıda olsun, yazmayı en çok sevdiğim husus, ‘aşktan da üstün’ bir şey olan yoldaşlık ve arkadaşlık,” diyor. Bu derlemedeki yazıları okumak, şiir dünyasında, şairlerin arasında upuzun, acı-tatlı bir yolculuk demek; Ahmet Erhan’dan Küçük İskender’e, Behçet Aysan’dan Nilgün Marmara’ya, Dağlarca’dan Ruhi Su’ya uzanan isimlerle olan anıların her biri okuru, şiirle yaşayan, şiirin içinde yaşayan o insanların birbirleriyle olan unutulmaz arkadaşlıklarına götürüyor.