Hem güçlü bir ordu hem de dengeli bir sivil-asker ilişkisi aynı anda mevcut olabilir mi? Hangi ordu modeli benimsenmelidir? Subaylar nasıl eğitilmelidir? Kadın askerler veya gazilerle ilgili kurumsal politikalar neye göre oluşturulmalıdır? Sosyologlar, savaşçı birlikler kurmaya nasıl katkı sağlar? Tüm bu sorular ve daha fazlası, temelleri 2. Dünya Savaşı sırasında atılan askerî sosyolojinin alanına girmektedir. Ancak ordu-toplum ilişkisinin Türkiye’ye has bazı benzersiz özellikleri bulunmasına rağmen bir “Türk Askerî Sosyolojisi”nden bahsetmek için henüz çok erken. Bu gecikme bir yandan ordunun toplumla ilişkisini sağlıklı bir incelemenin konusu yapmayı zorlaştırırken öte yandan mevcut kısıtlı sayıdaki çalışma “Batı” ülkelerindeki kuramlar etrafında şekillendiği için çoğunlukla Türk toplumunun dinamikleri yok sayılmıştır.
Barış Ateş tam da bu noktada imdadımıza yetişiyor ve bu akademik disiplini tanıtırken aynı zamanda Türk askeri sosyolojisinin temellerini atıyor. Bunu yaparken Nizamülmülk’ten Sadrazam Koca Yusuf Paşa’ya kadar bir dizi tarihî şahsiyetin bizzat kaleme aldığı kaynakları günümüz çalışmalarıyla harmanlayan Ateş, Askerî Sosyoloji: Ordu ve Toplum Araştırmaları başlıklı kitabıyla yeni bir alana öncülük ediyor. Bu çerçevede sivil-asker ilişkilerini yeni bir akademik boyuta taşıyan Ateş, Türkiye’nin kendi dinamikleri etrafında şekillenen bu özgün çalışmasıyla, sağlıklı bir ordu-toplum diyaloğunun kurulmasına kapı aralıyor.