Doç. Dr. Hüner Tuncer’den Cumhuriyet’in 100 yılına bir armağan.
Atatürk Devrimi, Türk toplumunda laik bir dünya anlayışı temeli üzerinde
yükselen akıl-bilim çağını etkin biçimde açmıştı.
Atatürk, şöyle demekteydi: “Ben manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir
donmuş, kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.
Zaman süratle dönüyor… Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirildiğini
iddia etmek, aklın ve ilmin inkişafını inkâr etmek olur… Benden sonra beni
benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde aklın ve ilmin rehberliğini kabul
ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”
“Atatürkçü modernleşme”, yalnızca siyasal ve ekonomik değil, kültürel
çağdaşlaşmayı da öngördüğü için, Osmanlı Devleti döneminde girişilen kısmî
modernleşme-çağdaşlaşma-batılılaşma hareketlerinden ayrılmaktaydı.
Atatürk’ün bize miras bıraktığı Atatürkçü ideolojinin hedefi, Türk toplumunu
ve Türk insanını siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda çağdaşlaştırmaktı.
Bizlere bugün düşen başlıca görev; Atatürk’ün öğreti ve eylem sistemini
“yaşayan ideoloji” olarak oluşturmak ve bu ulusal modernleşme ideolojisini,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk halkının çağdaş uygarlık düzeyine
yükselmesinde başlıca araç olarak uygulamaktır.