Dünya edebiyatının aykırı yazarı Anais Nin, “İçsel Kentler” adlı, beş kitaptan oluşan dizi adını ilk kez yaygın bir şekilde duyurdu. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde yayınlanan bu romanlar, Nin tarafından peş peşe gelen deneyimler olarak tasarlanmıştı. İlk kez 1946’da yayınlanan Ateş Merdivenleri “İçsel Kentler”in ilk kitabıdır.
Şiirsel ve tensel bir roman olan Ateş Merdivenleri, duygusal ve cinsel gelişim dönemlerindeki bir grup kadının yaşamını anlatıyor. Bu kadınlar, hem kendilerini hem de birbirlerini anlama mücadelesinde yaşadıklarını kaydediyorlar. Zaman zaman yaşamları birbirine karışıyor, aynı çatıyı, hatta aynı erkeği paylaşıyorlar.
“İçsel Kentler”i oluşturan beş romanda yer alan karakterlerin tümü Ateş Merdivenleri’nde ortaya çıkıyor. Dizinin sonraki kitaplarında yaşam bu karakterleri bambaşka yerlere savuruyor.
“Lillian batan koca gemiydi, evet, Djuna ise küçük cankurtaran sandalı. Büyük gemi şimdi küçük sandala bağlanmıştı ve deli gibi yalpalıyordu, cankurtaran sandalıysa hızla su almaktaydı. (Benden, yalnızca bir erkeğin verebileceği bir şeyi istiyor. Ama öncelikle, ben olmak istiyor ki, erkekle bağlantılı kurabilsin. Erkeklerle iletişim kurma yetisini kaybetmiş. Bunu benim aracılığımla yapıyor!)”