18. Yüzyılda bir "dünya-durumu" haline gelen Aydınlanma, 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti'ni etki alanı içine almaya başladı.
Türkiye Cumhuriyeti için "tarihi hızlandıran" Atatürk Devrimleri, Aydınlanmanın dinamiklerine göre oluşacak bir zihniyet değişikliğini zorunlu görüyordu. Bu zihniyet değişikliği, İttihat ve Terakki'nin oluşturmaya çalıştığı pozitivist karakterli, dolayısıyla bünyesinde dinin varlığından hoşlanmayan ideolojinin temeli üzerinde ve laiklik ilkesi ekseninde yürüdü.
Dine soğuk bakış, laiklik ilkesinin çilesi oldu. Çünkü laiklik, dinin varlığını şart koşar. Dinin olmadığı yerde laiklikten söz edilmez. Hal böyle olunca, dinden geri kalan boşluğu, bizzat laikliğin kendisi doldurmaya çalıştı ve Laisizm'e dönüştü. Bundan da sonu gelmeyen laiklik tartışmaları yaşandı.
Dine soğuk bakışın farklı tanrı tasavvurlarından kaynaklandığının idrakine varılamadı. Bu çalışmada, Aydınlanmanın belirginleştirdiği farklı tanrı tasavvurları tasvir edilmeden ve tarafların nasıl bir tanrı tasavvuruna sahip olduğu ortaya konmadan laiklik etrafındaki sonu gelmeyen tartışmaların önünün alınamayacağı konusu vurgulandı.
Bununla yetinilmedi; Tanrı dışında yaratıcı arama gayreti içinde olan ve bu nedenle de laikliğe olumsuz zemin hazırlayan felsefe sistemlerinin tasvir ve tanımı yapılarak, ilahiyat ve felsefe donanımının kazandırdığı yaklaşım ile laiklik etrafındaki tartışmaların nedenlerinin belirlenmesi ve yaşanan tedirginliklerin önlenmesi gayreti ve dileği izhar edildi.