Babalar ve oğullar tokalaşabilirler mi? Göbekbağımızı kesen biriyle barışabilir miyiz? Bir Parti’nin veya Ordu’nun askeriyle empati kurabilir miyiz? Başka dünyaların erkekleri birbirlerini anlayabilirler mi? Cenazesinin ardından babasının günlüğünü okumaya başlayan bir oğulun deneyim metni. Özetlemek gerekirse, hikâye bundan ibaret, denebilir. Immanuel Mifsud, Babanın (ve Oğulun) Adıyla söze başlıyor, baba ve oğul arasında erkek erkeğe bir sohbete girişiyor. Bu bir yas metni değil; bir dosyanın kapanması adeta –üstelik veda da değil. Baba ve oğul arasında hiç gerçekleşmemiş söyleşilerin notlarından ibaret. Baba ve oğul ilişkisine dair sevgiyi, ikircikliliği, kızgınlığı ve hasreti anlatan bir oğulun, babası için diktiği bir anıt gibi de görülebilir bu kitap. O gidince, onun sözleri ve anıları kalır geriye, onun boşluğu... Yarın bana Sylvia Plath gibi diyecek olsan; Kara şişko kalbinde bir kazık Ve seni hiç sevmedi köylüler. Üzerinde dans edip ayak vurdular. Senin kim olduğunu biliyorlardı. Babişko, babişko, bitti piç kurusu seninle işim. Peki evlat, haklı olabilirsin demekten başka ne diyebilirim ki?