Bakırköy Akıl Hastanesi’nin Gizli Tarihi

Bakırköy Akıl Hastanesi’nin Gizli Tarihi

Yazar: Kolektif
Barkod: 9786054054190
Üreticiler: Okuyan Us Yayınları
Stok Sayısı: 1
Basım Tarihi: 11-2018
Baskı Sayısı: 2. Basım
Sayfa Sayısı: 551 Sayfa
Ağırlık: 551,00 Gram
Boyut: 16,00 (en) x 23,00 (boy)
Cilt: Ciltsiz
Kağıt: 2. Hamur
Basım Yeri: İstanbul - Türkiye
Basım Dili: Türkçe

495,00 TL
371,25 TL

“Bakırköy Akıl Hastanesi’nin Gizli Tarihi”, yazarları ve anlattıklarıyla başka hiçbir kitaba benzemiyor! Kimilerimizin önünden geçtiği, kimilerimizin şakalarına konu yaptığı, ama pek azımızın “içerde” neler olup bittiğinden haberdar olduğu “Bakırköy” hakkında birinci elden bilgiler, anılar, anekdotlar bu kitapta toplanıyor! Kimler yok ki bu çılgın projede… Doktorlar, hemşireler, avukatlar, bir bahçıvan ve bir de fotoğrafçı. Her biri, Bakırköy imgesinin kendi dünyasındaki yansımasını anlatıyor. Yazıların kimi ciddi, kimi eğlenceli, kimi ise hiçbir tarife sığmıyor!

“Hasta, ‘İster ver ister verme’ dedi, ‘Ben on iki seneden beri içerideyim. Altı cinayetim var, sen yedincisi olursun. Benim için cezaevi daha rahat olur’”.

“… Sanırım o da rahmetli oldu. En son, ayağı tromboflebit olmuş, fil gibi şişmişti. ‘Hastanede ölmek yerine, Ali Sami Yen Stadı’nda ölürüm!’ diyordu.”

“Bir hasta yatmıştı. Dosyasında, çıplak bir şekilde E-5’i trafiğe kapattığı için polis tarafından getirildiği notu vardı. Bunu neden yaptığını sorduğumda, ‘ceketkaplumbağaseykobeşezdiler’ dedi manisinin verdiği hızla, tek kelimeymiş gibi. Sonradan anladım ki, bir kaplumbağanın ezildiğini görünce sinirlenmiş, yolun ortasına dikilmiş; insanlar sağından solundan geçmeyi sürdürünce, soyunup giysilerini ve saatini (Seiko 5) koyarak yolu kesmeye çalışmış ama onları da ezerek geçmişler.”

“Bir iki ay bile geçmeden karşılaştığım realite, hayal edebildiğim her şeyden daha acıklıydı; gerçek şu ki, Foucault burayı görseydi hapishaneden değil, Nazi toplama kamplarından söz ederdi…”

“’Ya sen beni bıraktın gittin, tepemde bu adamlar hiç rahat vermediler bana’ dedi. ‘Dede hangi adamlar, kimse yok’, dedim. ‘Yok kızım, durmadan kalk kalk diyorlar.’ Anladım ki, oturduğu çamın tepesinde kargalar ‘gak, gak, gak’ ötüyorlardı. O sesleri ‘kalk’ anlamıştı. Çok güldüm. Ben onu onların karga olduğuna inandıramazdım, o da beni adam olduklarına inandıramazdı. O da rahmetli oldu…”