Dünya Gençler Satranç Şampiyonu olarak girdiğim İstihbarat’tan, iki yıl önce kıçıma tekmeyi vurarak kovmuşlardı beni...
İstanbul’a mis gibi kar yağıyordu.
Bir kadın, bir yıldan beri pineklediğim barda beni bulmuş ve kayıp babasını aramam için iki yüz bin lira teklif etmişti...
İşi kabul ettim, çünkü beş parasızdım ve kadın çok güzeldi...
Üstelik her geçen gün daha da çürüyen içimdeki adamı da kurtarabilirdim belki...
Yolumun, bir dönemin en azılı katiliyle kesişeceğini nereden bilirdim ki?
İşte şu an ben kanlar içinde yerde yatarken katil tepemde dikiliyordu.
“Bu işler satranç oynamaya benzemez” dedi.
Üç el silah sesi daha duydum.
Kafama sıkmış olmalıydı.
Zamanı gelmişti: Ruhum kanlar içindeki bedenimden ayrılmış gökyüzüne doğru havalanıyordu.