“GÜL AĞACINI BEN ALABİLİR MİYİM?”
Dün gece sabaha karşı annem öldü. Mutsuzluktan değil ama mutsuz öldü. Bense annemin bir hıdırellez günü bahçemizdeki gül ağacının altına gömdüğü dileklerin peşindeyim.
Ben olmasam annemin yarım kalan dileklerini kim fark eder?
Samanlıktaki iğneyi bulmanın samanlığı yakmaktan başka, mümkünse daha az prodüksiyon gerektiren bir yolu var mı?
Diyelim ben bu samanlığı yaktım, alevler boyumu aştı, annem gördü. Benimle gurur duyar mı?
Bu dileklerin hepsini onun yerine ben gerçekleştirsem, annemin mezarında bir gül ağacı sebepsiz büyür mü?
Ben Ayşe Püren. Üstünden atlayacağım ateşi çoktan yaktım gitti. Bu yangından sağ çıkacağız: Artık hayatta olmayan annem ve ben.
Sinem Sal Kadıköy’de geçen bu romanında önceki eserlerinde yaratmış olduğu neşeli dram atmosferine sahip çıkıyor. Annesini sadece anne olarak tanıyan kadınlara, içine sürüklendiği bir savaşta karşısında aniden babasını, abisini, erkek patronunu ve erkek sevgilisini bulanlara, savaş anılarını anlatırken göstereceği yaraları kendi kendine iyileştirenlere, bir gül ağacının dibinde bitenlere, bu satırların bir yerinde kendini görenlere… Çünkü eğer gördüysen, artık ikimiz de yalnız değiliz.