“Beni Cennete Götür” öyle bir roman ki... Tam da Mahmut Baycan işi. Çocukluğumdan beridir tanıdığım Mahmut Baycan. Baktığını en küçük ayrıntısına dek gören, görmekle de yetinmeyip sorgulayan Mahmut Baycan... Sorgulayan ve sorgulatan. Beni Cennete Götür’de de öyle yapmış.
Hepimizin bildiği “gazeteci” kimliğiyle, kendini de romanın karakterleri arasına katmış; sorgulamayı daha açık ve derinden yapabilmek için. Yapmış da... Romanın ana karakteri “Hala” üzerinden, tarihin dünkü ve bugünkü görünmeyen yanını sorgulamış, olayları oya gibi ilmek ilmek işlerken. Hep bir kahraman yaratma, mitler oluşturma sevdasındaki tarihin anlatmaktan kaçındığı alana dalmış Hala’yla birlikte...
Evet, tarih, kendine kahramanlar yaratıp onları kutsarken, o süreçte asıl bedeli
ödeyenleri, halkları, sıradan insanları görmezden gelir hep. Ne Hala’nın ve onun gibilerin yaşadıkları acılar/ kıyımlar/ sürgünler umurundadır onun ne de o yürek yakan gerçekler...
Yürek yakan gerçekler...
İşte Mahmut Baycan, tarihin ilgilenmediği bu gerçeklere ve sıradan insanlara ayna
tutmuş bu akıcı, duru, bir solukta okunacak romanında... Taraf tutmadan. Eğip bükmeden.
Dolambaçlı yollara sapmadan. Söz/ sözcük oyunlarına girmeden... Açık ve net.
Romanın kahramanları da çok tanıdık gelecek size. Her gün çevrenizde gördüğünüz
birileridir onlar. Komşunuz, akrabanız, dostunuz, arkadaşınız... Belki de kendiniz. Sıcacıktır hepsi, içtendir –yazarı gibi. Öfkesinde, kavgasında bile içtendir. Severken de...
Bu romanı çok seveceksiniz.
Ve bitirdiğinizde, sevgili Mahmut Baycan’a kızacaksınız benim gibi, olayların
sonrasını da yazmadığı için. “ABLA” karakterinin hikâyesini merak edeceksiniz.
Ve sabırsızlıkla bekleyeceksiniz, yeni romanı çıksın diye... Kim bilir, belki devamı
oradadır?
ERDAL ÇAKICIOĞLU