Bu lüks salonlar, insanların içinde yatan en büyük ahlaksızlığı ortaya çıkarır. Peki öyleyse, eleştirmeye kiminle başlamalıyım? Bizzat kendimle. Osamu Dazai adını almış, garip ve gösterişli olan ben ile. Düzenli bir hayat yaşamak ve temiz çarşaflarda uyumak (İnkâr edemeyeceğim kadar cazibeli bir hayal!) isteyen ben. Fakat bu isteğine ulaşınca ne yapar? Durmadan çalışıp didinmesi sayesinde bu hayaline kavuşmasına rağmen anında tükürdüğünü yalar ve hep nefret ettiği salonlardakiler gibi giyinip kuşanmaya başlar, sığ insanlarla takılır ve onlara hocalık yapar!
Ama güçsüz, gösterişsiz ve kibirden yoksun birisidir. Mesela bir övgü kelimesi çıksın ağzınızdan, heyecandan ne yapacağını bilemez hale geliverir. Öyle bir adamdır. Böyle şeylerin yaşanma ihtimali bile beni ürkütüyor. Salonlarda ya da öyle lüks yerlerde yaşayacak olursam, sanki birilerine ihanet edecekmişim gibi hissediyordum. Her insanın acıyacağı bir otlakçıydım ne de olsa.
Japon edebiyatının büyük yazarlarından Osamu Dazai, kalemini sayfalardan çekip kendisine tutuyor. Hayatı insanın başına gelebilecek en acı verici durum olarak niteliyor ve yazdıklarına, umudunu yitirmiş zavallı bir insanın hikâyesi tanımını yapıyor.
Benim Savaşım, tüm kitaplarında kendinden yola çıkan hüzünlü bir yazarın, ardı arkası kesilmeyen intihar girişimlerinden sonuncusunun zaferi öncesinde yazdığı yaşamı, ıstırap dolu yılları…