Yazı öncesinde icat eden kadınları tarih yazmadı. Oysa toplulukları ilk derleyip örgütleyenler, kurucu öyküleri yaratanlar; simgeci dili, kültürü, el sanatlarını başlatıp ilkeler koyanlar onlardı. Arkeolojik verilerde, ikonografilerde, antropolojide, mitolojide, folklorda, özellikle dilin derin yapısındaki kodlama sisteminde ararsak, onları bulabiliyoruz. İnsanlığa katkılarını anlatmak için, sadece beslenme ve giyinme gibi iki uygarlık alanının mucitleri olduğunu söylemek bile yeter. (Bütün dünyada okulların müfredat programlarına, bu bilimsel bilgiyi mutlaka katmalıyız: Kızlar, onlar daha önce başardılarsa ben de yapabilirim, diyebilmeli. Oğlanlar, sadece annelikten ötürü değil; uygarlığı başlatanlar olduğu için de kadınlara saygı duyabilmeli.) Neden unutturuldular? Tunç Çağı’ndan beri meşrulaştırılmış yağmacılık/korsanlık, monarşiler kadınlara entelektüel alanları, okul ve meslekleri, devlet görevlerini yazısız/yazılı yasalarla, dinle, kas-gücüyle yasakladılar. Ozan-yazıcılar, öncü kadınların başarı mitlerini değiştirdiler. Kül Çiçekleri, binyıllar geçse de söndü sanılan, ama için için yanan korun serüvenidir.