Bilgiye düşünce sistemleri tarihi vasıtasıyla tüm zeminlerde iktidarla ilişkilendirilebilecek özel bir anlam kazandıran Foucault, bilim tanımlamasına ilişkin olarak da genele hitap eden bir tavır takınmaktan kaçınır. Doğrudan bilimin tanımını yapmayan düşünür, “Bilim nedir?” sorusu yerine “Bilim ne değildir?” sorusunun sorulmasını daha anlamlı bulur. Mevcut tüm bilim tanımlamalarının reddedilmesi, bir yandan Aydınlanma, nedensellik, nesnellik, evrensellik, bilimsel ilerleme ve mutlak bir bilim ideali gibi modern bilimin temel dayanak noktalarını oluşturan argümanlara yoğun eleştiriler getirilmesini mümkün kılarken, diğer yandan bilgi iktidar ilişkilerinin de açıkça ortaya konulabilmesini sağlar. Bu doğrultuda modern bilim açısından öngörülen sistematik ve düzenli faaliyetler yerine zıtlıkları esas alan ve daha dağınık faaliyetleri önceleyen Foucault, ayrışma noktalarında vücuda gelen ve sürekli değişen söyleme ait oluşum koşullarını da yine bilimsel olmayan bu faaliyetler içerisinde yakalamaya çalışır. Foucault’ya göre “Bilim Ne Değildir?” sorusu ekseninde daha önce hiç yapılmamış ve bu nedenle bilim felsefecileri ve siyaset felsefecileri tarafından çok az ilgiyle karşılanmış olan yeni bir soruşturma biçimine odaklanan bu eser, günümüz bilim felsefesi ve tarihi alanındaki tartışmalarda Foucault’ya bir yer açmayı amaçlamaktadır.