İnsanın kendi düşünsel varlığı kadar bu zihinsel dünyasının dışında bir olgular dünyası olduğu da muhakkaktır. Kendini gözlem ve deneye arz eden bu olgusal dünyanın insan için anlaşılabilir nitelikte olduğu da kuşkusuzdur. İşte bilim, bu iki aksiyomdan hareket ederek evreni ve doğadaki fenomenal strüktürü anlamak istemektedir. Bu ereğe ulaşabilmek için bilim, öncelikli olarak olguları deskripsiyona (tasvire) daha sonra da explanation dayalı bir yöntem takip etmektedir. Sonuçta bilimsel yöntem bir yönüyle eyleme, diğer yönüyle de zihne dayalı bir vetiredir.
Bilimsel yöntem betimleme evresinde bilimin amacı araştırma ve inceleme konusu kabul ettiği olguları (entite) tespit edip, bu olgular arasındaki ilişkileri saptayıp, sınıflayarak kaydetmektir. Bilim bunu gerçekleştirebilmek için, gözlem, deney, sayma, ölçme, analiz ve klasifikasyon gibi bir dizi işlemi gerçekleştirmektedir. Çünkü gözlem, duyu algılanımlarına dayanmaktadır.[1] Böylece betimleme evresinde bilim, gözlem yoluyla nesnelerin ve olguların nasıl bir karaktere sahip olduğunu mantıksal ve matematiksel işlemlere dayalı olarak dile getirme amacı gütmektedir. İlkçağda matematik ve astronomiye dayalı teknik, belli bir oranda gündelik gereksinimleri karşılamak için mevcuttu.[2] Bilimsel yöntemin buluş bağlamından sonraki explanation evresine gelince burada bilimin en son amacı evrendeki entiteler anlamak olduğu için ilk aşamada betimlemiş olduğu olguları ve olgusal ilişkileri bazı kuramsal kavram ve genellemelere başvurmak suretiyle anlaşılabilir kılmaktır. Açıklama denilen bu süreç olguya ilişkin ve kuramsal nitelikte bir veya daha fazla hipotezin varlığını gerekli kılmaktadır. Bundan amaçlanan ise bilimsel teori veya hipotezlerin olgular tarafından desteklenip desteklenmediğini saptamaktır.