20. yüzyılın en önemli antropologlarından biri olan Bronislaw Malinowski, özellikle yaptığı saha araştırmalarıyla, ilkel insana karşı beslenen kötü bakış açısını yerle bir etmiştir. O döneme kadar yalnızca vahşi yaratıklar olarak görülen ilkellerin de düşünebilen varlıklar olduğunu göstererek beşerî incelemelerde büyük bir algı kırılmasına sebep olmuştur. Katılımcı gözlem yöntemini geliştirerek araştırmalarını daha güvenilir kılmış ve Viktoryen döneminin “masa başı filozofları”na ağır bir darbe vurmuştur.
Malinowski’ye göre bilim yasaların mevcudiyetini göstermekte, gözlem ve deney için bir çalışma alanı oluşturmakta ve pratik uygulama ile akademik söylem üzerinde bir kontrol sağlamaktadır. Kültür incelemelerinde insanın bedensel ihtiyaçlarının temel alınılması gerektiği bu kitapta sıkça vurgulamaktadır. İnsan yapımı nesnelerin ve fizyolojik ihtiyaçlar ile kültürel performansın arasındaki ilişki, işlev teorisiyle açıklanmakta ve bu, kültür teorisinin bilimsel incelenmesinde temel rol oynamaktadır. Malinowski’ye göre toplumsal yaşamın özü işbirliğinde yatmaktadır, bu yüzden dünyanın her yerinde insanlar örgütlü bir şekilde hareket etmektedir. Örgütlenmeyi insanlığı bir araya getiren geleneksel değerler kümesini oluşturan “kurum” kavramıyla ifade eder ve böylece, kurumsal analiz ve işlev analizi ile birlikte kültürü bilimsel bir yöntemle inceler. Bunlardan yola çıkarak Malinowski’nin vardığı sonuç şudur: “Yaşadığımız, deneyimlediğimiz ve bilimsel olarak gözlemleyebildiğimiz kadarıyla kültürün ana unsuru, insanların kalıcı gruplar halinde örgütlenmesidir.”