Geçtiğimiz yüzyılın en büyük düşünürlerinden Walter Benjamin’in kırk yaşında yazmaya başladığı Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’deki Çocukluk, onun kendi çocukluğunu hangi bakış açısından gördüğünün ipuçlarını veriyor. Benjamin’in “fotoğraflı özyaşamöyküsü“ olarak tanımladığı bu kitabı oluşturan kısa düzyazı metinler, salt kişisel bilgiler içermenin ötesinde, yüzyılın dönümünde burjuva ortamındaki çocuk bireyin toplumsal ruh halini de sergiliyor.
Kitabı yayıma ilk hazırlayan Adorno’ya göre, Benjamin’in anılarında çizdiği tabloların üzerine “Hitler devletinin gölgesi“ düşmüştü: “Benjamin’in anlattıklarında uyanmaya yeltenen sahneleri saran hava ölümcüldür. Buralara mahkumun bakışları değer ve o buraları mahkum olmuş biri olarak algılar.“
Benjamin’in yaşarken kitap olarak yayımlandığını göremediği, dönemin gazetelerinde bölük pörçük tefrika edilen Bin Dokuz Yüzlerin Başında Belrin’de Çocukluk’un iki otantik versiyonu basılmış bulunuyor (elinizdeki, GieBen versiyonunun çevirisi), ama kitap son biçimini kendi kendine bulabilmiş değil; o da, Nazi baskısından bunalarak yaşamına son veren yazarı gibi, tarihin “kasap tezgahı“ üzerinde bir kurban.