Mahmut Yesari’nin ölümünden iki yıl önce, 1943’te yayımlanan Bir Aşk Uçurumu adlı romanı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın iş ve işçi hayatını anlatan ilk örneklerindendir. Çulluk romanıyla fabrika işçilerinin hayatını gündeme getiren Yesari, Bir Aşk Uçurumu’nda sadece iş hayatını değil aynı zamanda işinden haksız yere çıkarılan çalışanların yaşadıkları olumsuzlukları da realist bir biçimde gözler önüne serer. İstanbul’un arka sokakları roman kahramanı Fikri ve Remziye üzerinden anlatılır. Adıyla popüler bir aşk romanı izlenimi verse de Bir Aşk Uçurumu, içeriğiyle toplumsal kurumlara, çalışma hayatındaki yozlaşmaya, yoksulluğa, insanların ahlaki düşkünlüğüne işaret eder.
Romanda üzerine gidilen ahlaki problemlerin yoksulluktan kaynaklandığı apaçıktır. Yoksulluğu, eşitlikten ve adaletten uzak bir düzen âdeta sabitlemiştir. Birbirini seven, yakın bir zamanda evlenme hayalleri kuran iki gencin arasındaki “aşk uçurumu”nun nedeni adaletsiz düzendir.
Bir Aşk Uçurumu’nda sadece iş hayatının zorlukları konu edilmez. Fikri’nin işten çıkarıldıktan sonra yaşadıkları, İstanbul’un arka sokaklarını görmeye de olanak verir. Ayrıca Mahmut Yesari’nin birçok romanının önemli mekânlarından biri olan “mahalle” de romanın temasını destekleyecek biçimde öne çıkar. Mahalle baskısı, bireyi öğütmeye başlar ve aşk uçurumunu derinleştirir.
Mahmut Yesari, Bir Aşk Uçurumu’nu yazarken fabrika işçileriyle yapılmış röportajları okumuş ve fabrika tezgâhlarını görmüştür. Romanın kurgusundaki neredeyse her ögeyi küçük değişikliklerle gerçek hayattan aldığını belirten yazar, emeğin eriyişini bir aşk ilişkisi içinde somutlaştırmıştır. Bir Aşk Uçurumu, bugünün okuru için yazıldığı dönemin toplumsal şartları hakkında önemli bilgiler verdiği gibi, Mahmut Yesari’nin kendi tarzını ve söylemini belirgin biçimde yansıtan son romanlarından biri olmasıyla da dikkati çekmektedir.