“Dünyanın en güzel filmi, en güzel şarkısı eşliğinde gösterimdeydi. Çevredeki her şey ya izliyor ya da bizzat filmin kahramanıydı. Buraya gelme şansınız olsaydı en güzel şarkı eşliğinde en güzel filmi izlemekle kalmaz, hayatın ürettiği en güzel şiiri okurdunuz. Dünyanın tüm kitaplarını çöpe atar, kendinizi buradaki kitabın sayfalarına bırakırdınız. (…) Kitabın ilk sözcüğünden son sözcüğüne kadar umut ve masumiyet akıyordu, manzarayı görmek dünyanın tüm kitaplarına değerdi ya da burada yaşananları dünyanın en usta yazarı bile sözcüklere dökemezdi.” sözleriyle bir adam ve bir çocuğun yarattığı güzellik vurgulanırken hayatını iyiliğe adamış romanın başkahramanı Selçuk Dağlı’nın işlediği cinayetler sonrası psikolojisi de şu şekilde dile getirilir: Dünyadaki bütün kötülükleri ona yazabilirdiniz; çünkü her tür kötülüğü kabul etmeye hazırdı. Şoktan çıktı, çıkar çıkmaz tuhaf şekilde Raskalnikov belirdi kavanoz dünyasında. Bir çığlık attı, ben bugünler için mi sevdim Usta’yı? Bu nasıl bir kader, yoksa insan kaderini içinde gizli gizli taşır mıymış? Bilerek mi sevdim Dostoyevsky’yi? O da beni gizli gizli bu günlere mi taşıdı? O her şeyi biliyor muydu? Nasıl bir ustaymış bu? Battaniyenin altında kendinden biri daha vardı, o yüzden yalnız değildi ve acımasız sorularla onu –kendini– yumruklayıp duruyordu. Zaten çürümüş ruhunu iyice ezmek için müthiş bir çaba gösteriyordu. Dostoyevsky ve Raskalnikov ikilisi onu battaniyenin altından alıp diri diri mezara soktu. Şok giderek derinleşiyordu, tabuttaydı ve üstüne toprak atılıyordu. Ustam bildim ben onu, Raskalnikov’a ise acımıştım ama bak gör, şimdi üstüme toprak atıyorlar. Öksürdükçe hava yerine boğazından kandamlacıkları uçuşuyordu etrafa. Konuşuyordu ama ne Dostoyevsky ne Raskalnikov dinliyordu onu.”
Roman aslında iyilikle çıkılan yolun, kötülükle nasıl bitebileceğinin çarpıcı bir örneği. Romanda iyilik ve kötülüğü irdelerken yazar, insanoğlunu da hırsları ve ahlaki değerleri açısından sorgulamaktan geri durmaz, çünkü ona göre insan sorunların ana kaynağıdır. Başlı başına bir sorunsaldır insanoğlu. İnsanın hayatı umutla umutsuzluk, iyi ile kötü arasında bir savruluştur. Yazar, romanı boyunca bu dalgalanışta dolanır durur.