Hava toprak su her yer hüzün kokuyor sen kokuyor
Ağaçlar seni soluyordu.
Ve her yerde sen vardın.
Bembeyaz bahar saçan papatyalarda
Kendini beğenmiş ateş kırmızısı çiçeklerde
Dalından kopup çaresizce sağa sola savrulan kuru yapraklarda
Ve kasvetli ayların soğuk yalnızlığında
Her yerde sen vardın
Sen yoksun
Kendinden geçmişti, kendinden geçercesine sallıyordu kızıla boyanmış bıçağı. Hayatın tam göbeğine saplıyordu… Sanki ömrü boyunca bu anı beklemiş, bu anı kollamıştı. İşte o koca kafalı hayat tüm acımasızlığı, tüm heybeti ve bütün zayıflığıyla karşısındaydı. Hep kaçak dövüşmüş, hep umulmadık anlarda çullanmıştı kurbanlarının üstüne. En sonunda yakalamış, şuracıkta kıstırmıştı. Bir daha bir daha bir daha…
Hayatın sesi kesildi, omuzları düştü.
Gizem ve gerilimin zirvede olduğu romanda okuyucu hep bir merak duygusuyla sürüklenecek kitabın son cümlesinden sonra da bir tatminsizliğin, bir yarım kalmışlığın verdiği duyguyla bazı sayfaları tekrar gözden geçirme ihtiyacı hissedecektir. Romanda farklı bir üslup kullanan yazar yeraltı edebiyatını anımsatan ifadeler kullanmaktan da çekinmemiştir.