“Reis Beyefendi, Rejim hâlâ teminatsızdır; teminatsız olduğu için de diktatörlüğe meyyaldir. Murakabe yoktur, meşveret yoktur. Partimizin programı bir yanda, tatbikat başka yandadır. Milli davalara prensipler değil, bir tek adam ve onun meydana getirdiği zümre hâkimdir. Böyle olduğu için de iktidarı tutmak gaye olmuş ve her türlü fesadı, entrikayı gayenin hizmetinde kullanmak siyasi ve milli hayatımızın yek vasıtası haline gelmiştir. Hürriyet bayrağı ile iktidara gelen parti içinde hürriyet yoktur. Bu hal karşısında idealist partililer şaşkın, millet hayal kırıklığı içinde, üniversiteler hareket yeteneğini yitirmiş, matbuat zayıftır. Halas ve ümid sığınağımız olan Meclis grubu ise bu bozguna uğramış ruh haletlerine ışık ve aydınlık verip milli şevki temin yolunu bulamamaktadır.” 16 Ekim 1955 Demokrat Parti’den ihraç edilmeden önce partinin kurucularından,
eski İçişleri Bakanı Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu’nun Adnan Menderes’e hitaben yazdığı mektuptan aktarılan bu satırlar, Türkiye’de demokratik kurumsallaşma ve “tek adam” sorununun sürekliliğini kanıtlar niteliktedir. Ertuğrul Günay, Bir “Hürriyet” Hikâyesi’nde Hürriyet Partisi etrafında uzun soluklu olamayan bu “hürriyetçi” çıkışın nedenlerini ve sonuçlarını irdeleyip Türkiye’nin demokrasi yolculuğundaki aksaklıklara ve hâlâ çözüm bekleyen temel problemlerine bakarken, aynı zamanda 50’li yıllara panoramik bir bakış sunuyor. Hürriyet meşalesinin neden süreklilik taşıyamadığına dair titiz bir inceleme yapıyor.