Peride Celal’in “gerçeğe en çok yaklaştığı” iki uzun öyküsü.
Bir Hanımefendinin Ölümü, her şeyin başlangıcı. Bir intihar. Zengin yaşamın fakir sonu. Hanımefendi’nin çocuklarına karşı meydan okuması, son bir ders… Bir cenaze töreni: “Burjuva zenginlerin acımasızlığının” sergilendiği bir sahne. Aile bireylerinin sırlarının ortaya döküldüğü hesaplaşma ve “pay kavgası” oyunu… Sadece bir oyun mu? Belki de Hanımefendi’nin aşçısından şoförüne kadar tüm aşağıdakilerin zihniyet ve hissiyatının da yukarıdakilere öykündüğü, varoluşsal korkularının depreştiği acımasız gerçekliğin yansısı. Yaşantımızdan vicdanımıza, her şeyimizi belirleyen nedir peki?
Ada insanları ıssızlığına davet eden saklanılacak cennet. Her şeyin yenilgisinin beraberinde getirildiği vaha: Kocaman bir boşluk ve bir iki kuş küçüldükleri enginlikte umut olmaktan başka rolleri olmayan. Yenilgisini görmemek için paletine bakıp duran bir ressamın tuvallerine sığmayan yalnızlığının mekânı. “Pes etmedim, direniyorum,” haykırışı yankılanır durur kafasında.
Ama bedeli? Kentin kalabalıkları arasında bir başka yalnızlığa itilen bir kadın. Sevgisinin çalınmasına karşı direnen bir kadın. Özgür kadın oluşunu mutsuzluğuyla ödeyen, Ada’sız bir kadın. Gitmesini kolaylaştıran kocası ile kızının geleceğini konuşmak için Ada’ya gider. Ama geçmişi de peşinden gelir.
“Ada” adlı öykü 1988 yılında, Süreyya Duru tarafından sinemaya uyarlanmıştır.