Türkiye’de kentlerin ve ketleşmenin neden bu kadar sorunlu olduğu sorulsa şüphesiz verilecek en isabetli cevaplardan birisi “köylü köyde tutulamadığı için” olurdu. Ülkemizde 80 yıl önce başlayan kitlesel kırsal göç serüvenini köylerin kendi kaderine terkedilişi olarak okumak da mümkündür. Son 20 yıldır politika düzleminde “köy ” unutulmuş ve kentlerde yaşayan çoğunluğun dimağında da bir nostaljiye dönüşmüştür. Neredeyse iki asırlık bir kırsal ütopya mirasının söz konusu olduğu topraklarda gezdiğimiz nokta oldukça hazindir. Şayet bu mirasın kıymeti bilinebilseydi buünün tersine dengeli bir kır-kent yapısı kurulabilirdir. Bugün refah ülkelerinde görüp iç geçiridğimiz köylerden hiç de geri kalmayan ideal köy tasarımları, kendi dönemlerinde pek çok soruna deva olabilmiştir. İz bırakmış liderler sayesinde yaşayabilmiş olan bu tasarımlar, ne yazık ki onlardan sonra sürdürülebilir politikalara dönüşemediğinden etkisiz kalmışlardır. Şüphesiz ki böyle bir miras, dünyanın ve Türkiye’nin ekolojik- ekonomik krize girdiği şu günlerde hiç olmadığı kadar önemlidir. Eserde kırsal ütopya, Osmanlı’nın son dönemlerinden 1980’lere kadar kesintili ancak birbirleriyle bağlantılı bir süreç olarak ele alınmaktadır. Bu çerçevede Midhat Paşa’nın İttihat ve Terakki’nin, Atatürk’ün Ecevit’in ve Türkeş’in ideal köy yaklaşımları ve öngördükleri modeller ele alınmıştır. Eserde söz konusu yaklaşımların ortaya çıkış gerekçeleri ile ekonomik, sosyal ve mimari nitelikleri, bunlarla kırsalda yaratılması düşünülen refah öngörüleri ortaya konulmuş ve bunların akıbetleri tartılmıştır. Kırsal ütopya ortaya konulurken sosyo- politik ve tarihsel vaka tespitiyle yetinilmemiş ; günümüzün çetin sorunları olan küresel ısınma, gıda güvenliği/krizi ile diğer ekolojik sorunlar karşısında bu deneyimlerin bugüne dair söyledikleri de değerlendirilmiştir.