“Kelimelerin, cümlelerin canlı kanlı karşımıza dikildiği; hayatın hem küfünü, pasını hem bin rengini, can sevincini ustalıkla, hiç zorlamadan gösteren, hissettiren... Ferah feza güldürürken, boğazınıza acı, ağır bir yumruyu apansız oturtuveren... Tek bir karakterine iltimas geçmeyen, çatal dilli, edası afili, gözü keskin bir roman, 'Bir Senaristin Sezon Finali'. Şimdiye kadar nerelerdeydin İlker Arslan?” - Murat Uyurkulak
İlker Arslan, Bir senaristin Sezon Finali’nde; bir baba, bir sevgili, bir senarist-yönetmen, bir yoldaş ve bir politik aktivist olarak insanın bu ülkede başına gelebilecek en ‘olası’ şeylerin portresini çizerken, kara mizaha başvurmuyor. Arslan, anlatım diliyle değil de, olayların kendisiyle yaratıyor kara mizahı.
Roman kahramanının yaşadığı olaylar, bizlerin yaşamlarından da uzak değil. Yok yere beslenen ve hayatın zerrelerinden damıtılarak tutunulmaya çalışılan umut kadar, hayatın her zerresine sinmiş umutsuzluk da gerçek. Zirvede yaşamak isterken, sıradan insan kadar bile tutunamayan, olduramayan ‘bilinçli özne’nin durumu, konu popüler kültür alanında üreten insana gelince daha da içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. İlker Arslan, “Bir Senaristin sezon Finali’nde Gezi sonrası günlere de atıfta bulunuyor sanki.
Bir solukta okunabilen, güldürürken bir yanıyla da hüzünlendiren, bize dair ‘yerli’ bir roman. Mutfaktan!