“Bir Uzun Yol’culuk” birkaç açıdan özgün bir kitap. Birincisi, olayların temel bölümü diğer siyasal anı kitaplarındaki gibi büyük şehirler ya da dağlarda değil, bir küçük kasaba ve bu kasabaya bağlı bir köyde yaşanıyor. Yazarın gençliğinde sağın ve MHP’nin kitlesel ve kadrosal gücünün en yoğun olduğu illerden biri olan Yozgat’ın küçük bir kasabasında, Bahadın’da (ve önceden Sorgun’un bir köyü olan Pöhrek’te) geçirdiği 1970’lerdeki gerilimli yıllardaki antifaşist mücadele kitabın ana temasını oluşturuyor.
Kitabın asıl özgünlüğü ise yazarın bir sosyal-kültürel antropolog olarak bu küçük yörenin toplumsal genetiğini çözümleme çabası. Küçücük bir köyün, kasabanın dahi ne denli kozmopolit olduğunun, birçok kültürün iç içe yaşandığının canlı tanıklıklarını izliyoruz. Kıyımlardan saklanarak kurtulan Ermeni kız çocuklarının yaşamlarını bulacaksınız. Bu kişilerin (bugün artık iyice yaşlanmış olan) çocuklarıyla yapılan görüşmelerle, toplumsal hafızanın derinliklerine doğru adeta bir yolculuğa çıkacaksınız. Eserin bu sosyal antropolojik boyutu, ülkemizdeki siyasal anı kitapları içinde ilklerden birini, belki de ilkini oluşturuyor.
Öte yandan kitabın sınırlı da olsa Avrupa’da siyasi mülteci olmanın zorlukları ve oradaki mücadeleye ilişkin bir kesit sunması ayrı bir zenginliktir. Yazar bu yaşananlara rağmen doğduğu topraklara sırtını dönmüyor ve 1990’lı yıllardan itibaren köyüne, kasabasına arkadaşlarıyla birlikte destek olmaya, oradaki yaşamı dönüştürme çabasına devam ediyor. Bu arkadaş topluluğunun ve yöre insanlarının bütünleşmesi, örnek alınacak derinlikte bir tablo ortaya koyuyor. Eğer bu kitap böylesi saygıdeğer bir çabaya ve onun arka planındaki tarihe bir nebze de olsa dikkat çekmeyi başarırsa amacına fazlasıyla ulaşmış olacaktır.